www.birdelikizinturkusu.blogspot.com

bir deli kızın türküsü

Comments: (0)
Bu aralar kitaplara karşı oldukça maymun iştahlıyım. Elime ne geçse okumaya çalışıyorum. Bir yandan Elif Şafak’ın Firarperest’i, bir yandan Dr. M. Scott Peck’in Az Seçilen Yol’u, bir yandan Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın Taş Devri Diyeti, bir yandan da Kemal Sayar’ın Yavaşla adlı kitabı. Bir o kitaba saldırıyorum, bir ötekine. Hepsi de birbirinden güzel. Ama şu an en çok “Firarperest” beni sardı. Kısa hikayeler den oluşuyor ve gerçekten çok akıcı bir kitap.

Elif Şafak ile Gülben’de tanıştım. Daha önce adını ve kitaplarını duymuştum ama kendisiyle ve fikirleriyle tanışmam Gülben’de oldu. Konuşmaları, mütevaziliği, içtenliği gerçekten çok hoşuma gitti.

Aleyna’dan (kızım) fırsat bulabildiğim zamanlarda kitabını hevesle okuyorum. Şimdiden diğer kitaplarını merak etmeye başladım bile. Özellikle “Aşk” adlı kitabını çok merak ediyorum. Tavsiyem bu yazar ve kitaplarıyla bir an önce tanışmanız. Eminim siz de çok sevecek ve kitaplarını zevkle okuyacaksınız.

Sevgiyle kalın.
Comments: (0)
Aleyna, kızımız, 8 gün sonra 27 aylık olacak. Aleynanın doğumundan bugüne; zaman benim için hem çabuk hem de çok yavaş geçti. Bir yandan yaptığım işler hep aynı, günler birbirinin benzeri olduğu için çok hızlı, bir yandan da gece gündüz onunla ilgilendiğim, her anını fotoğrafladığım, doya doya yaşadığım için sanki zaman çok yavaş geçti.
Her gün onunla ilgili, kendimle ilgili, hayatla ilgili yeni şeyler öğreniyorum. Şaşırıyorum. Kitaplar en yakın dostlarım. Bir de “Gülben” , “Bana her şey yakışır” ve “Deryanın Dünyası” var. Her gün doktorlar, aşçılar, yazarlar, sanatçılar, içimizden birileri evimize konuk oluyor.(“TRT Çocuk” ile “Yumurcak Tv” de evimizin hasbelkader vazgeçilmez konukları)
Kimi zaman gülüyor, kimi zaman ağlıyor, ama sonunda anlamaya çalışıyorum insanları, umutları, kaygıları, hayatı.
Hepimiz birbirimizden ne kadar farklıyız aslında. Herkesin sorunları, korkuları, istekleri, hayalleri ne kadar farklı. Bitmeyen bir sınava tabi oluyoruz sanki. Sabretmeyi, şükretmeyi, kabul etmeyi öğreniyoruz. Dinlemeyi, bazen derin bir sessizliğin en güzel cevap olabileceğini öğreniyoruz. Ama bazen de bunların hepsini unutuyoruz. Hastalık gelmeden sağlığımızın, fakirlik gelmeden zenginliğimizin, yaşlılık gelmeden gençliğimizin, ölüm gelmeden hayatımızın, meşguliyet gelmeden zamanımızın kıymetini bilemiyoruz. Sahip olduklarımızı, bunların değerini görmezden geliyoruz. Kendimizden hep daha iyi durumda olanları görme eğilimi içinde oluyoruz. Bizim durumumuzda ya da bizden daha kötü durumda olan insanları hiç düşünmüyoruz. Oysaki ne kadar şanslıyız. Yaşıyor olmak, nefes alabiliyor olmak bile ne kadar büyük bir şans aslında.
Ve şükretmek. Bazen dileklerimiz gerçekleşmediğinde bile şükredebilmek. Tanrının verdiklerini ve vermediklerini tam bir teslimiyetle kabul etmek. Rıza gösterebilmek.